Tarihçe
Geç Antik Çağ: MS 300-600
Erken ve Orta imparatorluk döneminde sürekli gelişen Aphrodisias, Geç Antik Çağ’da da (MS 300-600) uzun bir süre boyunca refah içerisinde yaşamıştır. Konstantinus egemenliğinden Heraclius egemenliğine dek süren bu refah dönemi 7. yüzyılda yaşanan kentin çöküşüyle sona ermiştir. Arkeolojik araştırmalar ve ele geçen görsel buluntular, şehrin yaşadığı bu farklı ve karakteristik geç safhanın temel öğelerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Konstantinopolis, Doğu Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olmuştur. Yeni bir yönetim modeli oluşmuş ve MS 300 civarında Aphrodisias yeni Karia eyaletinin metropolisi ya da başkenti olarak yönetimin bir parçası olmuştur. Dolayısıyla da imparatorluk yönetimi tarafından gönderilen eyalet valilerinin de makamı haline gelmiştir. Bu dönemde Hristiyanlık devlet dini olmuştur ama şehrin geleneksel çoktanrılı pagan inancı, kadim ruhunu korumak için büyük bir mücadele vermiştir.
Aphrodisias, büyük oranda eyalet başkenti statüsüne bağlı olarak yaklaşık MS 600’e kadar klasik görünümlü işlevsel kentsel peyzajının temel dokusunu korumayı başarmıştır. Hâlihazırda şehirde yeterince yapılaşma bulunduğundan artık yapıların bakımına, farklı işlevlere uyarlanmalarına ve yeniden biçimlendirilmelerine odaklanılmıştır. Bu yeniliklerin ne kadar kapsamlı olduğu yapının işlevine bağlı olarak değişir. Zaman zaman gerçekleşen depremler sonrasında birçok bina bakıma girmiş, onarılmış ve oldukları gibi korunmuşlardır. Örneğin Tiyatro’nun önünde yer alan Tetrastoon MS 360 civarında şehrin valisi tarafından restore ettirilmiştir. 2. yüzyılda inşa edilen Tetrapylon ise sökülmüş, restore edilmiş ve MS 400 civarında tam bir mühendislik başarısı sergileyerek yeniden ayağa kaldırılmıştır. Bu dönemde halk, şehirdeki anıtların gönenciyle gururlanmayı sürdürmüştür.
3. yüzyıl ortalarından sonra ortaya konan tek yeni büyük inşaat projesi, MS 350’lerde valinin yaptırdığı Şehir Surları olmuştur. Ancak surlar, ocaklardan yeni getirilen taşlarla değil, kullanımı sona eren yapılardan ve mezarlık alanlarından alınan tekrar kullanım gören devşirme bloklarla inşa edilmiştir. Dolayısıyla sur inşası projesi, devşirme malzeme kullanımı ve projede valinin rolü açısından Geç Antik Çağ’a özgü bir karaktere sahiptir.
Bazı binalar yeni işlevlerle hayatlarını sürdürmüşlerdir. Örneğin, geleneksel atletizm yarışmalarının önemini yitirmesinden sonra, MS 400 civarında şehrin stadyumu doğu tarafına kavisli bir arena duvarı eklenerek amfitiyatroya dönüştürülmüştür. Başka bir işleve uyarlanan yapıların arasında en çok tartışma yaratan ve etki alanı en büyük olanı 5. yüzyıl ortalarında veya sonlarında bir Hristiyan kilisesine (Aziz Mikail’e adanmış) dönüştürülen Aphrodite Tapınağı’dır. 4. yüzyıldan itibaren yerleşik bir piskoposun bulunduğu şehirde Hristiyan yetkililerin otoritesi, kendilerini rahatsız eden kült heykellerin, betimlerin ve kurban sahnelerindeki yüzlerin kazınmış olmasından anlaşılmaktadır. Buna örnek olarak Sebasteion’daki bazı kabartmalar gösterilebilir.
Kentin ileri gelenleri Geç Antik Çağ’da daha çok evlerine yatırım yapmıştır. Evlerde yapılan arkeolojik araştırmalar bu dönemde Atriumlu Ev, Kuzey Temenos Evi, Trikonkhos Ev ve Kybele Evi dahil olmak üzere kentteki pek çok evde kapsamlı mimari yenileme ve süsleme çalışmaları yapıldığına işaret etmektedir.